Internet Dizilerinin Altın Çocuğu Gökhan Altuntaş

“Sıradanlığın dışında kendi ütopyasını yaratan onun kendi kurallarına inanıp yaşayan inatçı , kararlı , yaratıcı ama bir o kadarda farklı biriyim”

1- Sıra dışı bir kişiliğe klişe bir soru olacak ama kimdir Gökhan Altuntaş?

Kimdir Bu Gökhan. Bu Tarz soruları sevmiyorum insanın kendini tanımsallaştırması basit geliyor ama kendi ifadelerimle anlatayım. Dediğiniz gibi sıradanlığın dışında kendi ütopyasını yaratan onun kendi kurallarına inanıp yaşayan inatçı , kararlı , yaratıcı ama bir o kadar da farklı biriyim kendimce.

2- Günümüzün yeni nesil yönetmen ve senarist adayları televizyon için hikayeler yaratmaya çalışırken internet dizisi yapma fikri sizde nasıl doğdu?
Günümüzde her şey belli klasikler üzerinde gidiyor. Bir şey yapıldı mı ona benzer birçok şey yapılıyor. Ben bu diktayı kırma amaçlı başladım aslında. Kısa film çekecektik o sene ben de dedim ki daha farklı ne yapabiliriz? İnternette derin araştırmaya girdim 3 ay boyunca sadece araştırdım. Kendimi geliştirmek adına internet dizilerini gördüm dedim biz niye bunun öncüsü olmuyoruz. Türkiye’de bir ilki gerçekleştirelim; belki bunun piyasasını oluştururuz. İş istihdamı oluşturur ve sektöre yenilik getirir. Amatör bir şekilde bu işe başladık. Ve gerçekten bu sektörü Türkiye’ye getirdik. Türkiye internet dizisi kültürünle tanışmış oldu. Bizden sonra 200’e yakın dizi  yapıldı 9 yılda.

“Yıllarca  internette zirvede kaldık. İnternet dizisi olarak biz kesinlikle öncüyüz.”

3- İnternet dizileri platformunda kendinizi öncü olarak kabul ediyor musunuz?

Bu konuda tevazu gösteremeyeceğim ne yazik ki. Evet bu konuda kesinlikle öncüyüz. Bir şeylerin kapısını açtık. Türkiye’ye ivme getirdiğimize inanıyorum. Türkiye anlık değişimlere, yeniliklere açık bir ülke değil ama bu yeniliği yıllarca işimizi azimle yaparak getirdik. Yıllarca da internette zirvede kaldık. İnternet dizisi olarak biz kesinlikle öncüyüz.

4- Dijital dünya “starlaşma” kavramını “fenomen olma” yönünde değiştirdi. Siz bir internet fenomeni misiniz? Ya da daha fazlası mı?

Ben insanlara sıfat takmayı seven biri olmadım. Çok fazla bir şeyleri başarması lazım. Kendimi ne fenomen ne de starlaşma olarak görüyorum. Ben sadece bir değişimin öncüsü olarak kendimi görüyorum. Eğer kendime bir sıfat takacaksam bunu takabilirim. Benim fenomen veya starlaşabilmem için önümde daha uzun bir yol var. Zorlu bir süreç. İnşallah çok farklı işler yapar,  Türkiye’yi yurtdışında temsil edersem ve bir başarıya sahip olursam o zaman bu sıfatı hak edeceğime inanıyorum.

 

“İnternet dizisi platformunda rakibimiz yok.”

5- İnternet dizileri platformunda rakip olarak gördüğünüz yapımlar var mı?

Keşke rakibimiz olsa. Ama ben ne yazık ki bu konuda rakip görmüyorum biz bu işe başladığımızda Türkiye’de örnek alabileceğimiz bir unsur yoktu ama onlar bizi örnek alarak bu işe başladılar. Onların örnek alabileceği ve geliştirebileceği çok şey varken biz hep ilkleri yaptık. Bu konuda o yüzden rakip olarak görmüyorum ama bu süreç anlamında çok başarılı işler çıkaran ekipler var. Aslında çok kaliteli olup da tutulmayan var; belki de aklında olup yapamayan çok grup var. Ama büyük rakipler çıkmadı. Çıktıysa da kısa sürede piyasada yerini bulmadı. Biz 4 internet dizisi hatta 5 internet dizisiyle bu piyasada yer aldık Toplamda 120’den fazla bölüm çektik sizce böyle bir ekip var mı ?

6- Dizi setinde nasıl bir Gökhan var?

Çok çok farklı. Sette daha literatür ve sert mizaçlı bir Gökhan var. Her zaman ekip arkadaşlarım sette başka set dışında farklı Gökhan var derler. Sette işi yapan bir Gökhan set dışında da kendim. Sette herşeyi bırakıp başka birisi olmak zorundasınız yoksa bu işler yürümez zaten bunu yapmasaydık bu zamana kadar böyle işler ortaya çıkaramazdık.

 

7- Bir Tarantino misali hem yazıyor, hem yönetiyor hem de oynuyorsunuz .Bu kadar üretkenlik insanı elbette iyi hissettirir; bu durumun sizi zora soktuğu zamanlar oluyor mu?

Yeni bir şeyler üretmek o kadar güzel bir his ki sadece bunu üreten beyinler anlayabilir ama zorlukları güzelliğinden daha fazla aslında. Çünkü özel hayat diye bir şey kalmıyor aklınızdakini çekmek daha zor zaten maddi imkansızlıklar çektirmiyor. Hayalller ve hayatlar söz akımını sette yaşayabiliyorsunuz. Bir şeyler üretmek ayrı, bir şey ürettiğiniz hayata geçirmek çok ayrı.

Bu da sizi inanılmaz yıpratıyor. Bakıyorsunuz yarı çatlak biri olmuşsunuz.Kendinizi ister istemez çoğu ortama ait hisssetmiyorsunuz. Her yerde her olayda bir şeyler üretmeye çalışıyorsunuz onun dışında sürekli araştırma içerisindesiniz bilginize bilgiler ekliyorsunuz çünkü geniş bir yelpaze hayat üretmek için. Bilgi patlaması aptallığını yaşıyorsunuz.
“Oyuncuuk olgusal bir sizofreni durumudur.”

8- Bir oyuncu olarak benimsediğiniz bir oyunculuk ekolü var mı?

Bu soruya en klasik cevabı vereceğim her zamanki gibi. Johnny Deep benim ekolüm. Bana göre oyuncu her rolü oynayan tam şizofren biri olmalı. Çünkü normal olan biri bu mesleği yapamaz. Bir de bu mesleğe aşık olman lazım. Ben de tutkuyla aşığım bu mesleğe hayatım bunlarsız bir hiç. Johnny Deep için de böyle , birçok karaktere girdi ve hepsinden alnının akıyla çıktı. O yüzden Johnny Deep ‘i ayrı tutarım. Jim Carrey 23 filminden sonra ekol oldu. Türkiye’de Haluk Bilginer’in önünde saygıyla eğilirim ama son zamanlarda Kıvanç Tatlıtuğ benim için yeni bir ekol. Adam her rolü yaşayarak oynuyor bir anda rol kıyafetini giyiyor karakter tam anlamıyla benimseyip yaşatıyor.Karakterin ruhu dediğimiz şeyi derinden hissedebiliyoruz. Oyunculuk dediğin sen değilsin ama başka sensin 2.kişiliğini en iyi şekilde yansıtabileceğin olgusal şizofrenlik.

9- Bir yazınızda alışıla gelmiş açıları kullanmanın yönetmenleri sınırlandırdığından bahsetmişsiniz. Bu konuyu biraz açar mısınız?

Bu sözüm hep yanlış anlaşılıyor ama işteki felsefem bu benim. Yarattığım şey benim ütopyam ben de o ütopya’nın yaratıcısıyım. Bu betimlemede bir Tanrısallaşma var aslında. Ve ütopyam’da benim kurallarım geçerli olmalı. Başkasının ütopyasının kuralları bende geçerli olmamalı eğer öyle olursa benim ütopyamın ne manası kalır. Bu örneklemeyi sömürge altında olan devletin kendi cumhuriyetini oluşturmasındaki eğretiliğe benzetiyorum ben. Her yönetmen kendi açışını ve kendi bakış açısını ortaya koymalı hazıra gelmiş olmamalı o kolaylık oluyor bana göre başkasının açılarıyla kendi dilini anlatmak yetersiz ama kendi bakış açınla kendi dilini anlatmak daha doyurucu ve daha realist bir şey. Bir şey yaratıyorsanız o ütopya’ya inandırmanız gerekir bu da sizin bakış açınızla olur. Başkasınınkiyle olmaz o zaman yaratmış ve üretmiş olmuyor; kopyalamış oluyorsunuz.
10- 26 Bin ‘in başarısını neye bağlıyorsunuz ve en çok öne çıkan karakter hangisi oldu?

26 Bin derin bir hikaye yapısına sahip ve klasikleşen senaryolardan farklı.Her karakterin karanlık ve gizemli tarafının yoğunluğu çok güçlü.Gizemli ve çözülmeye yönelik bir hikayeye sahip. İzleyici her bölümü bulmaca çözer gibi çözmeye çalışıyor bu da onları dizeye bağlıyor.Aslında “Pretty Little Liars ‘ın taklidi diyorardı ama izledikçe ne kadar farklı olduğunu anladılar.Bu anlamda klasik diktayı da kırmış olduk. Karakterlerin öne çıkması oyunculara da ama Miray, Tufan ve Atakan karakterlerinin öne çıkma sebebi karakterlerinin derinliği ile ilgiliydi. Karakterlerdeki duygu yoğunluğunu izleyiciye yansıtmayı başardılar.

 

 

“Özel hayatım çok çalkantılı.Benimle olmak zordur bensiz olmak da.”

11- Özel hayatınızın çok çalkantılı olduğunda duyduk. Bir Kazanova olma durumu gerçekten var mı?

Kendine Kazanova diyen ya da bu şekilde tanıtan insanın özgüven problemi vardır. Bir insanın kendini böyle tanıtabileceğine inanmıyorum ya bir şeyleri göstermek için yapıyordur ya da bir şeyler eksiktir. Özel hayatım ne yazık ki çalkantılı . Çünkü ben duygularımı hep en uçlarda yaşarım. Çok zor aşık olurum. Aşık olursam gözü kara deli ve süper kıskanç bir insan olurum. Benimle bir ilişki yürütmek ve anlaşmak zordur. İnce detaylarda boğulurum. Dışarıda çok modernimdir ancak ilişkilerimde ataerkilimdir. Bu dostluklarım için de geçerli ben çok derin ve yoğun yaşarım. Hayallerime kadar paylaşırım bunun hata olduğunu yeni öğrendim ama dostluk ilişkilerim de fırtınalı geçer. Sahiplenme duygum çok fazla. Dostluklarım bu yüzden fırtınalı geçer o yüzden dostumun yeri gelir babası annesi sevgilisi hayat arkadaşı olurum. İnsanlar böyle şeye alışkın değiller. O yüzden bu kavramlar benim için çok yüce ben de o yüzden en yüce şekilde yaşıyorum ilişkilerimi. Sadece sıfatlandırmayı bu şekilde yapabiliyorum. Benle olmak zordur bensiz olmak da.

Related Posts

}
FREE online iPad mockup generation tool